Eğirdir-Beyşehir-Seydişehir


   EĞİRDİR

   Afyon'da gün boyu süren kar sonrasında, yoğun yağmur yağışı eşliğinde Eğirdir'e ulaştık..

  



     Burada da yağmur tüm şiddetiyle gece boyunca devam etti. Üstelik hava soğumuştu.. Biz de ısıtıcımızı çalıştırıp uykuya daldık.
    Gecenin bir saatinde karavanın içinin serinlediğini hissederek uyandık. Sürpriz... Tüp bitmişşş... Neyse ki vebasto dedikleri ısıtıcımız var.. Onu devreye sokup uykuya kaldığımız yerden devam ettik.

   Sabah, camdan süzülen güneş ışığıyla uyandım.. ve bir 'Ohhh..' çektim. Yavuz'a;
'Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?' diye seslendim. 'Oooo.. Ben çoktan uyandım.' yanıtı aldım. Ekmek, gazete alışverişini bile yapmış..

             

   Bir çok kimsenin 'Eğridir' dediği Eğirdir, Isparta iline 35 km. uzaklıkta çok huzurlu bir ilçe. Bu özelliğiyle Cittaslow olarak ödüllendirilmiş.
   Gururumuz komandolarımızın eğitildiği TSK. Dağ Komando Okulu ve ülkemizin sayılı Kemik Hastalıkları Hastanelerinden birini bünyesinde barındırır, Eğirdir..
   
       Lidya hükümdarı Kroisos tarafından kurulduğu, bunun için de ilk adının Krozos olduğu düşünülüyor. 1930 yılında yabancı isimlerin kaldırılması yasası çıkarıldığında adı 'İğridir' olarak değiştirilmiş. Halkın eğriyi çağrıştıran isme tepkisi karşısında Eğirdir' e dönüştürülmüş.

       İster deniz olsun, ister göl, ister bir akarsu.. Suyun olduğu yerde hayat var, her zaman.. İşte Eğirdir de aynı adı taşıyan gölün kıyısında kurulmuş.
 
      Çevresi 150 km. olan göl 517 kilometre kare alanı ile ülkemizin 4. büyük gölü. Denizden yüksekliği 916 metre olan gölün derinliği yer yer 15-16 metreye ulaşıyormuş. Göl, güneyindeki bir kanalla Kovada Gölü'nü besliyor...
  
       Eğirdir'e 1995 yılında ilk gelişimizde göle girmiştik. Çevredekiler 'Yüzerken su da için' diye seslenmişlerdi. Daha sonra suyun içme suyu olarak kullanıldığını öğrendik. Hatta hanımların çaydanlıkla, sürahiyle su alıp evlerine götürdüklerini gördük. Şimdi aynı uygulamanın olabileceğini sanmıyorum. Çünkü her yer gibi Eğirdir Gölü'nün suyu da eski temizliğini kaybetmiş. Yine de harika görüntüler veriyor.
      

           Gölde karaya çok yakın olduğundan Eğirdir'e bir yol ile bağlanmış Can Ada ve Yeşilada (bir adı da Nis) adında  iki küçük adacık var. Bu küçük ada, Atatürk'ün Eğirdir'i ziyareti sırasında kendisine hediye edilmiş. Daha sonraki yıllarda tekrar Belediyeye geçmiş. Can Ada'da yerleşim yok. Karavan, çadır ve piknik alanı olarak kullanılıyor.






Bu arada; karavan için günlük 30.-TL.
                                                                    küçük çadır için günlük 20.-TL.
                                                                   büyük çadır için günlük 30.-TL. ücret uygulanıyor. WC için de 1.-TL. alınıyor. Başka bir hizmet maalesef yok. Sadece park ücreti.
  
                Adalarda eskiden Rum tüccarlar yaşarmış. Mübadeleden sonra Selanikli Türkler yerleşmiş. Rumlardan kalan kilise ve şapellerin hemen hepsi yıkılmış. Yeşilada'da ayakta kalan Kız Kilisesi 1618 de cami olarak ibadete açılmış. Aya Stephanos Kilisesi de onarılmış...

                
Alt katı taş, üst katları cumbalı ahşap evlerden bir kaçı günümüze ulaşabilmiş. Çoğu betonlaşmaya mahkum olmuş...





                                     
                                   Aya Stephanos Kilisesi..           


Yeşilada Camii kilise olarak inşa edilmiş, 1618 yılında cami olarak ibadete açılmış.



Çarşı içindeki Hızır Bey Camii (Ulu Cami) 1328 yılında yapılmış. 1814 de çıkan bir yangın sonrası yeniden inşa edilmiş.

       Eğirdir, meyve, özellikle de elma bahçeleriyle de ünlü.. Mevsiminde gelmişseniz ağacından elma toplama keyfi yaşayabilirsiniz.



Isparta denince akla ilk gelen 'gül' olur. İşte Eğirdir de böyle.. Çarşıda 'gül ürünleri' alabileceğiniz bir çok dükkan var. Reçel, sabun, krem, şampuan ve benzeri.. Hepsi gül kokulu..


      Dış surları ayakta kalmış Eğirdir Kalesi'nin yapım tarihi bilinmiyor. Lidyalılar tarafından yapılmış, Selçuklular tarafından onarılmış kale... Şimdi de onarımı sürüyor.
      



                       Kale'nin hemen dibindeki Devran Dede Türbesi...
                      Kervansaray kalıntıları...


Ve ayrılırken tepelerden, uzaklardan görünen Eğirdir...


BEYŞEHİR

    Eğirdir'den ayrılıp, Gelendost-Şarkikaraağaç yolunu By-Pass ederek, Aksu-Yenişarbademli üzerinden yol aldık.

Eğirdir'den sonra her dönemeçte Dedegöl Dağları'nın farklı ve muhteşem görüntüler sergilediği bir yoldan geçtik.




Önce Beyşehir Gölü'nü, tepeye yapılan kuş gözetleme kulesinden gördük.





         Sonra gölün güney kıyısından Beyşehir'e ulaştık. Göl mü Beyşehir'e adını vermiş, yoksa Beyşehir, gölün kıyısında kurulduğu için mi bu adı almış, bilmem.. Ama göl de, Beyşehir de çok güzel..
  Beyşehir Gölü ülkemizin 3. büyük gölü.. Son zamanlarda Tuz Gölü kuruyup, göl vasfını kaybettiği düşünülerek 2. sıraya çıktığı söyleniyor. Masmavi ve berrak... En büyük tatlı su gölümüz..
Göl üzerinde irili ufaklı çok sayıda adacık bulunuyor. Bu adacıklardan sadece birinde (ki en büyük adacık) yörükler yaşıyormuş.. Diğer adacıklar üzerinde de eski yapı kalıntıları, mağaralar varmış.

Deniz seviyesinden 1121 metre yüksekteki gölün derinliği 10 metre civarında, alanı ise 651 kilometre kareymiş. Ancak su seviyesine göre alanı değişiklik gösterebiliyormuş. Kıyılar genellikle sazlarla kaplı.


Beyşehir Konya İlimizin büyük ilçelerinden biri. Ama Eğirdir'le başlayıp, bu yöne geldiğimizden Akdeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesini ayırmak istemedim. Tarihi M.Ö. 7000 lere kadar uzanmaktaymış. Eski adı 'Karallia' olan kent harap olduğunda 'Viranşehir', Eşrefoğlu Beyliğinin egemenliğiyle 'Süleymanşehir' adlarını almış. Daha sonra da Beyşehir olmuş.



Kent merkezindeki Taş Köprü, Beyşehir'in simgesi durumunda. 15 gözlü tarihi bir su bendi.. 1908-1914 yılları arasında yapımı tamamlanmış. Gölün suyunun Konya Ovasına akışını sağlıyormuş.


Beyşehir, doğal güzelliğinin yanı sıra tarihi ile de göz dolduruyor. Bedesten, Çifte Hamam, İsmailağa Medresesi, Eşrefoğlu Camii ve Türbesi, Kale kalıntıları Eşrefoğlu Mahallesinde toplanmış.
Eşrefoğlu Camii, Anadolu'daki ahşap direkli camilerin en büyüğü. 1296-1299 da külliye şeklinde yapılmış. Cami gerçekten hayranlık uyandıran bir güzellikte..






İlk yapıldığında toprak olan çatının ortası çukur olarak bırakılmış. Burada biriken karlar eridiğinde ortadaki havuza su akması sağlanmış. Böylece soba ile ısıtılan caminin havasında oluşturulan nem,  ahşap sütunların kuruyup çatlamaları önlermiş. Şimdi bu açıklık camla kapatılmış, sütunlarda yer yer çatlamalar görülüyor.


Emir Seyfettin Süleyman, eşi ve oğlunun kabirlerinin bulunduğu türbe camiye bitişik ve cami içindeki bir pencereden görülebiliyor.


Kaleden sadece bir kapı ve göl kenarında bir-iki duvar kalıntısı kalmış.

Bedesten 1930 yıllarında büyük ölçüde yıkılmış, harap olmuş. 1975 te restore edilmiş.

İsmailağa Medresesi Taş Medrese olarak da biliniyor. 1369-1370 yıllarında yapılmış.

Eşrefoğlu Hamamı, Çifte Hamam, Büyük Hamam olarak da adlandırılıyor.


Gölyaka Köyü'ne 3 km. uzaklıktaki Kubat Abad Sarayı Alaaddin Keykubat tarafından 1220-1236 yılları arasında yaptırılmış ve günümüze kadar ulaşabilmiş tek Anadolu Selçuklu yapısıymış. Kazı çalışmaları hala sürüyor.

Konya-Isparta yolu üzerinde Beyşehir'e 22 km. uzaklıktaki Eflatun Pınarı, suyun bir merkezde toplanıp, ihtiyaç kadar kullanılması amacıyla M.Ö. 1300-1200 yılları arasında yapıldığı sanılan bir Hitit  Su Anıtı. 7 metre eninde, 4 metre yüksekliğinde. 14 taş blokunun üstüste yerleştirilmesiyle oluşturulmuş. Taşlar üzerinde tanrı ve tanrıça figürleri var. Havuzdaki durgun su yosunlarla kaplı ama su kaynağı tertemiz..






Beyşehir'in Vuslat Parkı kameriyeleri, barbeküleri, çeşmeleri ile piknikçiler için düzenlenmiş..



Kısaca tarihi değerleri ve doğal güzellikleri ile görülesi bir yer Beyşehir...


 SEYDİŞEHİR

 Bir çoğumuzun coğrafya derslerinden sadece 'Aluminyum İşletmeleri' ile hatırladığımız kent Seydişehir. Nüfus olarak Eğirdir'den de, Beyşehir'den de hayli fazla.. Göl kıyısında olmaması dezavantaj. Ama Belediye Kuğulu Park adıyla kendi göletini oluşturmuş. Çınar ağaçlarının koyu gölgesi altındaki kameriyelerle düzenli ve bakımlı bir piknik yeri yapılmış.











Kameriyelerin üzerine yerleştirilen güneş enerjisi panelleri ile akşamları da aydınlatılması sağlanmış.

Aracınızı geniş bir otoparka bıraktıktan sonra, eşyalarınızı piknik yapacağınız yere taşımanız için sıra sıra market arabaları benzeri arabalar sizi bekliyor.



        Burası da tarihi M.Ö.lere dayanan eski  bir yerleşim. Eski adı Trogitis'miş. Seyyid Harun Veli'nin burada bir cami yaptırmasıyla 'Seyyidin Şehri' anlamında Seydişehir adı verilmiş.

Seyyid Harun Veli türbesi camiyle bitişik.






 Seyyid Harun Veli Hamamı.

Biraz gölgede kalmış olsa da Seydişehir'in de kendine has bir güzelliği var...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ağrı- Iğdır - Van ve çevresi..

                  Yıllardır görmeyi arzuladığım bir bölge buralar.. Her yıl planlayıp, sonra çeşitli nedenlerle ertelediğimiz bu yöreye...