Bozdağ-Gölcük-Birgi



 BOZDAĞ
 Karanlık kış günlerinin üzerimizde yarattığı kasveti dağıtmak ve baskılarından biraz olsun silkinmek amacıyla şöyle kısa bir geziye (ki biz bunlara 'ısınma turları diyoruz) çıkmaya karar verdik.
 Biz İzmirliler, çoğunlukla kar görmeyiz. Karlara ya Manisa-Spil Dağı'na çıkarız, ya da Ödemiş-Bozdağ'a gideriz. Bu yıl fazlaca kar yağmadığından Spil'de kar yok. Tercihimizi Bozdağ'dan yana kullandık.
 Yol kenarlarında öbeklenmiş karları görünce karlarla kaplı bir Bozdağ beklentimiz hayal kırıklığıyla sonlandı.




Antik çağda adı Tmolos olan Bozdağ'ın zirvesi 1259 metre imiş. Önceki  yıllarda çığ düşmesi ve son iki yıldır da fazla kar yağışı olmaması nedeniyle kayak merkezi kapalı.

Her yıl yapılan ve Bozdağ Beldesi'ne hareket getiren Dağcılık Şenliği de iptal edilmiş. 1150 metre yükseklikteki beldede görmeye alışkın olduğumuz o kalabalıklar yok. Tabii yol boyunca açılan ve yöresel yiyeceklerin, gözlemelerin, kebap kestanelerin, patates kızartmalarının satıldığı tezgahların da olmamasına üzüldük.

 Ama biz kar üzerinde gezeceğimiz, kızakla kayabileceğimiz kadar kar bulduk, kendimize... Üşüdüğümüzde karavanda sıcak saleplerimizle içimizi ısıttık.
 





GÖLCÜK
     Bozdağ'dan 7-8 km. uzaktaki Gölcük'e geçtik sonra. Burası çam ağaçlarıyla çevrili.. Göl, antik çağda dağ tanrısı kabul edilen Tmolos'la bağlantılı olarak Torrhebia olarak adlandırılmış. Şimdiki adı Gölcük.
    Rahmetli İsmet İnönü'nün tepede bir noktadan gölü gördüğünde 'Aaaa' hecesi dökülmüş dudaklarından.. Haksız da sayılmaz.. Gölün ağaçlar arasından görünümü gerçekten çok güzel.. Şimdi 'A Tepesi' deniyor buraya.


. 1150 metre rakımlı göl, yeryüzeyinde bir çöküntü sonrası oluşan çukurun suyla dolmasıyla meydana gelmiş.... Derinliği 5-6 metre olan gölün çevresi, yazın serin ve yeşillik olması nedeniyle İzmirlilerin yazlık beldesi olmuş.. Ege'nin Abant'ı  olarak nitelendiriliyor. Bu mevsimde yazlık evlerin hepsi kapalı.. Havanın soğuk oluşundan belki kimseler yok. Açık olan bir-iki tesis de bomboş...


                         Özellikle hafta sonları açılan köylü pazarı da kurulmamış..




Yazın göl kıyısında yakılan mangalların yaydığı et kokularına alışkın kedilerin özlemi gözlerinden okunuyor.. Karavanda onlara verebileceğimiz ekmek ve sütten başka bir şeyin olmaması üzücü.. Neyse birazcık olsun açlıklarını giderdiklerini düşünüyorum...






Gölcük'e giderken, yol ayırımında jandarma karakolunun karşısındaki çeşmeden suyumuzu doldururuz hep.. Tatlı bir içimi vardır suyun...


Çeşmenin yanındaki ağacın kuru dallarında bile buz taneleri oluşmuş.
Bu soğuk ancak dumanı tüten bir tarhana çorbası ve karavanın ısıtıcısı ile etkisiz hale getirilebilir...











Gölün büyük bölümü donmuş..


                BİRGİ
    Ödemiş'e 8 km. uzaklıkta, Bozdağ'ın eteklerinde kurulmuş  şirin bir köy.. Eski adı olan Prygion kale anlamına geliyormuş.


          Sokaklarında dolaşırken köy görünümünden sıyrılmış, düzenli, temiz bir yerleşim görüyorsunuz. Köy meydanında kurulan tezgahlarda yöresel ürünlerin satıldığı, mis gibi gözleme kokularının etrafı sardığı, insanlarının sizi 'Hoşgeldiniz'lerle karşıladığı huzur dolu bir yer burası. Köy kahvesinde bir çay içimi mola verirseniz, bu güzel köy havasını içinize sindirme fırsatınız olur.
Tezgahlar hanımların tekelinde. Bu da bembeyaz, kanaviçe işlemeli, dantel örtülerle süslenmiş tezgahlar demek..
         Karavanımızı meydanda boş bulduğumuz bir yere parkedip hemen gezmeye çıkıyoruz..



Benim ilgimi çeken bu rengarenk sebzeli erişteler...






 Camileri, eski konakları, yöresel özellikleri taşıyan çarşısı ile buram buram tarih kokan beldede ilk gözümüze çarpan, meydandaki Aydınoğlu Mehmet Bey'in oğlu Gazi Umur Bey'in heybetli heykeli oldu. Umur Bey, bu civarın Osmanlı topraklarına katılması için büyük mücadele vermiş.


    Yine meydandaki Aydınoğlu Mehmet Bey Camii (Ulu Cami olarak da anılıyor) 1313 yılında külliye olarak inşa edilmiş. Günümüze sadece cami ve Mehmet Bey'in türbesi ulaşabilmiş.


    Hemen ileride Aydınoğlu Mehmet Bey'in kızkardeşi Hanzade Hatun'un türbesi yer alıyor.


     1074 yılında yapılmış olan Dervişağa Camiinin süslemeleri dikkat çekici..


   Tepelerde yer alan Güdük Minare Mescidi ise zamana yenik düşmüş.. Minaresinin bir kısmı ayakta kalmış. Tabii tepeye kadar uzanan merdiveni çıkmanın yorgunluğunu göz almak gerekiyor..

 


Köyün içinden geçen Birgi Deresi çevresinde piknik alanları hafta sonlarında, hava da güzelse dolu oluyor. Dere üzerindeki köprünün korkuluğu tahta kuşlara tünek olmuş.





        Küp Uçuran Kulesi, Su kemerinden kalan bölümler, su terazisi ile tarihi yapısını koruyan Birgi SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınmış. Umarım bugünkü halini uzun yıllar koruyabilir...





       Demirli Mağaza da restore edilerek yöresel ipek dokuma atelyesi olarak değerlendirilmiş. İçeride ipek kozaları, çile halinde ipekler görülüyor.

         






     Büyük İslam Alimi İmam-ı Birgi 15. Yy.da burada yaşamış. Oğlu Mustafa Birgivi ve öğrencilerinin kabri de burada. İnanç turizminin gelişmesinde katkıları büyük..



Birgi sokaklarını gezerken köy hanımlarından bir kaçının fırın başında olduğunu gördük.  Ekmeklerini sokaklarda ortak kullanılan bu fırınlarda pişiriyorlarmış. Bu da ekmeğe farklı bir lezzet katıyor. (Lezzeti bizzat tarafımızdan test ve tescil edilmiştir.)




Vee.. sadece burayı görmek için bile Birgi'ye gelmeye değer Çakıroğlu Konağı.. 1761 yılında yapımına başlanan konak 19. Yy.ın başında bitirilebilmiş.
Zemin kat taş örgü tekniğiyle yapılmış, ahır, samanlık, misafir kabul salonu, bekçi ve hizmetli odalarından oluşuyor.




İkinci ve üçüncü katlar ahşap ağırlıklı.. Pencere parmaklıkları bile ahşap. Her odanın ve sofanın tavan süslemeleri ayrı desende. Duvarlara her biri diğerinden farklı meyve ve çiçek figürleri resmedilmiş. Bir başka dikkatimizi çeken özellik ise, misafir odası olarak düzenlenen odalarda gusülhane denilen özel banyoların oluşu.

 



 Konak sahibi Şerif  Ağa'nın biri İstanbul'lu, diğeri İzmir'li olan eşleri için karşılıklı iki odanın duvarlarında (memleket özlemini gidermek amacıyla belki) İstanbul ve İzmir'i betimleyen resimler yapılmış.





           Birgi sokakları..




 Bu taraflara yolumuz düştüğünde mutlaka bir gece kalır, Birgi'nin o mistik havasını teneffüs ederiz...
Bir de tavsiye; yöreye özgü 'Töngel' Pidesi çok farklı bir lezzet.. Tatmadan geçmeyin....



Dönüş yolumuzda Kırkgöz diğer adıyla Kırkoluk mevkiinde gördüğümüz kalabalık, insanların Bozdağ'a kadar çıkmamasının sonucu olabilir mi? diye sorduk, kendi kendimize.. Burada kurulan naylon barakalar içinde sucuk-ekmekten kokareçe, gözlemeye, karakovan balından ev yapımı eriştelere, nar ekşilerine kadar ne isterseniz var.






              Kırkgöz suyu aslında bir boru içindeki suyun kırk ayrı yerden akıtılmasıyla oluşmuş bir çeşme.. Fakat suyun önündeki sırayı görünce gerçekten şaşırıyor insan.. Elindeki pet şişeye kırk yerden su doldurmaya çalışanlar, çocuğuna avucuyla 'şifa niyetine' kırk yudum su içmeye zorlayanlar...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ağrı- Iğdır - Van ve çevresi..

                  Yıllardır görmeyi arzuladığım bir bölge buralar.. Her yıl planlayıp, sonra çeşitli nedenlerle ertelediğimiz bu yöreye...